23 Temmuz 2017 Pazar

Mantar için doğal çözümler

Özellikle yaz aylarında mantar şikayetlerinin arttığını görüyoruz, sık sık iç çamaşırı ve çorap değiştirmek etkili bir yöntem olabilir; mantarların en çok görüldüğü yerleri düşünecek olursak. Özellikle hava ve güneş almayan nemli ortamları seviyor mantarlar. Hem içerden hem de dışardan takviyelerle mantarın oluşturduğu rahatsızlık hissini hafifletebiliriz. En başta mantarlı bölgenin temizliği için karbonatlı su veya tuzlu su kullanmakta fayda var, tuzlu veya karbınatlı sular vücudunuzdaki bakteri ve mantarların yaşaması için elverişsiz ortamlardır. İçerden destek içinse sirkeli su kullanılabilir, bir tatlı kaşığı üzüm veya elma sirkesi bir bardak suya ilave edilerek içilebilir. Vücuttaki bakteri ve mantarların kontrol altına alınabilmesi için faydalıdır. Özellikle aç karnına daha etkili olsa da istediğiniz zaman içebilirsiniz.

Bunun dışında şekerden fakir (beyaz ekmek vb.) sebze ve proteinler bakımından zengin bir beslenme ve tabi ki düzenli temizlikle mantara karşı önlem alabiliriz. Temizlikten kastım bol kimyasalla yapılan temizlik değil tabi, evi sirkeli ve arap sabunlu suyla silebilir, bulaşık makinenizin parlatıcı ve çamaşır makinenizin yumuşatıcı gözünde sadece sirke kullanabilirsiniz. Hem ekonomikbir seçim, hem de doğal temizlik ürünleri kullanmak sağlığımız ve çevremiz için de çok önemli. Vücut ve saç temizliği içinse zeytinyağlı sabun kullanabilirsiniz (benim tercihim kurutmayan ve cilt rahatsızlıklarında etkili bıttım sabunu) Herkese sağlıklı günler dilerim :)

22 Temmuz 2017 Cumartesi

Domuz Jelatini Uyarısı

Bu yazıyı aşı ve ilaçların dinimize uygunluğunun yeterince incelenmediğini düşünerek yazıyorum, hamileliğimde decavit marka vitamin ilacını kullandım, çok kullanılan elevit markasının domuz jelatini içerdiğini fakat bunun belirtilmedigini öğrendim, yani içindekiler kısmına bunu yazmamışlar. Zaten genellikle jelatin yazılıyor nerden elde edildiğini bilemiyoruz. Bizzat firmayı arayıp soranlar olmuş ve doğrulamışlar, sonuçta dava açılmış. İgili haberi ekliyorum: http://m.ensonhaber.com/unlu-ilac-firmasina-domuz-jelatini-davasi-2015-01-23.html
Aşı konusuna gelince, Merck firmasi tarafından üretilen KKK aşısının içerik kısmında jelatin yazıyor, fakat nerden elde edildiği yok, onların böyle bir hassasiyetleri yok ama Müslüman ülkelere ithal ettikleri üründe ne kullanıyorlar kamuoyu bilgilendirilmeli diye düşünüyorum.
Merck firmasının MMR II aşı içeriğine burdan bakabilirsiniz: http://www.ilacabak.com/ilacgoster.php?ilac=M-M-R.II.0,7.ML.ŞIRINGA.1.FLAKON&Id=4293 Ülkemizde genellikle Priorix adlı KKK aşısının kullanıldığı öğrendim, bu aşı jelatin içermiyor.
Jelatin içerdiği belirtilen bir diğer aşı Varivax isimli suçiçeği aşısı. Hidrolize jelatinin kaynağı belirtilmediği gibi küçük parçalara ayrılınca bunu tespit etmenin mümkün olmadığından bahsediliyor. Şu sitede ingilizce olarak detaylı açıklamalar var: http://vk.ovg.ox.ac.uk/vaccine-ingredients#gelatine Bu sitede Fluenz adlı grip aşısının ve Zostavax adlı Zona aşısının da jelatin içerdiği bilgisi var.

20 Temmuz 2017 Perşembe

Aşılar hakkında bilgiler

Daha öncesinde aşılarla ilgili makale çevirilerini bloğumda yayınlamıştım, izninizle bu makalelerin de ışığında kendi görüşlerimi yazmak istedim. Herşeyi tüketmek ve potansiyel düşmanlar bulup onunla savaşmakla geçiriyoruz zamanımızı. Yaradılışımıza uygun bir hayatı değil, kendi kurguladığımız bir yaşamı tercih ettik ve sonuç tabi ki hüsran. Akıl ve beden sağlığını hızla kaybeden insanlar bir şifa umuduyla bekliyor. Beni daha çok üzen çocuklarımızı da bu çılgınlığa dahil ederek doğru bildiğimiz yanlışlara onları da kurban ediyoruz. Bunu yapmaya hakkımız yok. Onlar hastalıklı düşüncelerle değil, hakikati arayarak mutlu ve huzurlu bir şekilde büyümeli.

İnsana seri üretim makine muamelesi yapan ne varsa hepsini çöpe atmak zorundayız. Biz insanız, bizi diğerlerinden ayıran düşünebilmek. Hem farklılıklarımızı hem aynılıklarımızı görebilmek, bu dünya üzerinde barış ve huzur içinde yaşayabilmek. Barış sadece insanlararası bir kavram değil bu dünyada. Çevremizdeki herşeyin bize hizmet ettiğini unutmadan, doğaya savaş açmadan yaşamak zorundayız. Çünkü bu savaşın sonucunu hepimiz en ağır şekilde ödüyoruz.

Virüs ve bakteriler bu dünyada varlar, çünkü onlar da bir amaç için yaratıldı. Özellikle bakterilerle ilgili pek çok bilgiye sahibiz, dönüşüme en çok katkıda bulunan canlılar onlar, yeryüzünden her yerde çöp görmüyorsak, herşeyi hızla dönüştüren bu canlılar varolduğu içindir. Virüslerle ilgili detaylı bilgilere sahip olmayışımızın sebebi, onların bakterilerden de küçük olması ve keşfinin çok uzun yıllara dayanmamasıdır. Nasıl ki bugün bağırsaktaki bakterilerin sindirime yardımcı olduğu bilgisi bizde mevcutsa yarın da virüslerin insana faydalı olabilecek türlerinin varlığı anlaşılacaktır. Hastalık yapan canlılar da var elbette ama bu sebeple topyekün bütün bakteri ve virüsleri öldürmeye çalışmak büyük bir hatadır. Bugün bağırsak florasının beyni etkilediğini ve gereksiz antibiyotik kullanımı sebebiyle insanların sağlığının nasıl bozulduğunu okuyoruz. Üstelik antibiyotiğe dirençli bakteriler arttıkça çok basit geçirilen enfeksiyonlar, hastalıklar çok ağır seyretmeye başladı. Çok şükür kamu spotlarında vurgulanarak, gereksiz kullanılan antibiyotiğin zararları anlatılıyor.

Aşı, hastalığa sebep olan virüsü canlı veya ölü olarak vermek ve kişide bağışıklık yanıtı oluşturmak adına yapılan bir uygulamadır. Peki neden hastalıkların sonu kesilmiyor ve her geçen gün yeni hastalıklar baş gösteriyor? Üstelik viral hastalıklar gibi 10 günde ayağa kalkacağımız değil ömür boyu sürecek hastalıklardan bahsediyorum. Otoimmün hastalıkların artış sebebinin aşılar olduğunu iddia eden ABD'li doktorun seminerini paylaşacağım yazımın sonunda. Gene daha önceki yazılarımdan hatırlıyor olabilirsiniz CDC'de itirafçı Dr. Thompson, KKK aşısı ve otizm bağlantısını gizlediklerini açıklamıştı. Bütün bunları örnek vermemin sebebi ABD'de yani aşıların üretildiği ve zorunlu olarak yapıldığı bu ülkede insanlar bunu tartışıyor, bizim ülkemizde ise medyada yeterince irdelenmiyor bu konu. Geçenlerde 2 aylık, aşı sonrası hayatını kaybeden bir bebeğe yeterince yer verilmedi. Aynı şekilde aşı sonrası yan etki yaşayan ailelere aşıdan değildir denilip konu geçiştirilmemeli. Aşıların hangi ortamlarda üretildiğiyle ilgili bilgi de bahsettiğim Dr.Tent'in seminerinde var. Hayvan hücreleri veya insan cenin hücrelerinde üretilen aşılar, uzun süre bozulmamaları için ağır metaller ve antibiyotik içerebiliyor. Bütün bunlara alerjik reaksiyon göstermesi muhtemel bebeklere hiç düşünmeden yapılıyor, bebek henüz anne sütü almadan yapılan Hep B aşısı gibi. Oysa doğal yiyeceklere dahi alerji geliştiren insanlar varken, laboratuvar ürünü aşıların herhangi bir alerjik reaksiyona sebep olmayacağını ve zararsız olduğunu söylemek mantıklı değildir. Bir de kan-beyin bariyeri henüz oluşmamış 0-2 yaş bebeklerden bahsediyoruz.

Anafilaktik şok, alerjinin ölümle sonuçlanması demektir, penisiline alerjisi olan bir insana penisilin iğnesi yapılması ölümle sonuçlanabilir. Aşı içeriklerinin temiz olmaması sebebiyle bunlara maruz kalan bir bebeğin, prospektüslerinde de belirtildiği üzere alerji geliştirmesi şaşırtıcı değildir. Kaldı ki yumurta proteini ve albumin (insan kanında bulunur) içeren aşılar var, sindirilmeden kana karışan bir protein, bu bebeğin henüz yemek yemeye başlamadan alerji geliştirmesine sebep olabilir. Sadece anne sütü alan birçok bebekte süt alerjisi ve yumurta alerjisi gelişmesi tesadüf değildir.

Dr. Hanan Polansky kitabında hücreye giren farklı DNA'ların orjinal DNA ile yarış halinde olduğunu anlatmaktadır. Hayvan veya insan cenininde üretildikleri için aşılarda DNA kontaminasyonu da mümkün olduğundan bu konu genetik hastalıklara kadar gidebilecek derin bir konudur. Çünkü virüsler girdikleri hücrenin DNA'sının bir kısmını kendi DNA'larına ekleyebilirler. O yüzden aşının üretildiği ortam çok önemlidir. 1950'lerde çocuk felci aşısı maymun hücrelerinde üretilirken, aşıların başka virüsler de içermesi (SV40) ve yıllar sonra kanserli hastaların tümörlerinde bu virüsün bulunması bir tesadüf değildir.

Salgınlarla insanları korkutuyorlar fakat canlı aşıların insandan insana geçerek salgına sebep olabileceğini unutmamak gerekir, üstelik aynı anda milyonlarca kişi aşılanıyorsa.  Bir başka nokta da doğada aynı anda 5 viral hastalıkla mücadele eden bir insana ben rastlamadım. Kendimden örnekle su çiçeği ve kabakulak geçirdim fakat aynı anda değil birkaç sene arayla. Vücudun aynı anda bütün hastalıklarla karşılaşması doğada mümkün değilken biz neden 2. ayda 1 tanesi canlı verem aşısı olmak kaydıyla 7 farklı virüs veriyoruz bebeklere aynı şekilde 1 yaşındaki bebeklere de KKK dediğimiz 3'lü canlı aşı vuruluyor. Tek tek çok pahalı böyle daha ekonomik oluyor denebilir ama bunun sağlık sonuçları ne olur diye düşünmek gerekli, çünkü doz sayısı arttıkça yan etkilerin katlanarak arttığı da bilimsel makaleler de mevcut.

Umarım medyada daha çok yer bulur bu konu, çocuklarımızın sağlıklı olması bizim geleceğe umutla bakmamız demektir. Ben içeriğine güvenmediğim aşıların değil, sevginin ve anne sütünün, doğadan uzaklaşmamış bir hayatın hepimizi koruduğuna inanmaktayım. Hepinize sağlıklı günler dilerim.

Dr. Tent'in semineri için: https://www.youtube.com/watch?v=-aHRMjVHggI
Dr. Hanan Polansky kitabı için: http://cbcd.net/book/
MMR (KKK) aşısı içeriği için: https://www.fda.gov/downloads/BiologicsBloodVaccines/Vaccines/ApprovedProducts/UCM123789.pdf